Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Tem 2014

HUZURSUZ BACAK- mustafa kutlu

        Biraz şanssızlık, biraz denk gelmezlik, biraz da ismi yüzünden kapıldığım önyargı yüzünden bu kitap son okuduğum mustafa kutlu kitabı oldu. Kitabı okuduğumda ise şimdiye kadar okumamış olmanın pişmanlığını yaşadım. Tamam, bir ‘’uzun hikaye’’ bir ‘’mavi kuş’’ değil ama Mustafa Kutlu’nun kalburüstü kitaplarından. O basit, sıcak akıcı üslubu sayesinde bir nefeste kitabı bitiriyorsunuz. Tipik bir Mustafa Kutlu kitabının tüm özelliklerini taşıyor. Kendi kendine konuşmalar, araya girişler, başka öykülerinden alıntılar yapmalar… hepsi var bunların.
        Kitapta, zengin ve aynı zamanda bir tıp profesörü olan Hulusi Bey’in oğlu olan Ömer Faruk’un akademik kariyer yapmak için yurtdışına gittikten sonra, yurda dönüşte yaşadığı hayal kırıkları, arayışları, eskiye özlemi anlatılıyor. İlk gittiği üniversitede siyasi geçmişi yüzünden reddedilir. Daha sonrasında iş ve siyaset dünyasından çeşitli teklifler için eski dostları ile görüşür. Karakterimiz Ömer Faruk paraya ihtiyacı olduğundan değil ülkedeki durumu gözlemlemek için birçok yer gezer. Bu iş görüşmeleri ve gezmeleri sonucunda, eski dava arkadaşlarının nasıl da kapitalist düzene ayak uydurduklarını, nasıl paranın kölesi olduklarını, nasıl yollarını bulduklarını görür.
        Dini, ‘’para’’ olmuş insanlar, tüketimin köleleri, tek tip insanlar, marka bağımlıları yan karakterlerimiz…
        Muhafazakarlık, dindarlık, modernleşme, kentleşme benzeri konularda bolca fikir teaitisi yapıyor yazar. Memleket meseleleri üzerine, özellikle kalkınma, dışa bağımlık, iş piyasasının sıkıntıları konularında fikirler sunuyor. Muhafazakarlık ve dindarlık kavramlarını karşılaştırıyor. Çokça sosyolojik ve politik göndermeler, ülke sorunları üzerine düşünceler var.  ‘’mücahitler müteahhit oldu’’ gibi politik aforizmalara sıkça yer veriliyor. İnsanların, parayı bulunca nasıl da değiştiğini, nasıl da kasım kasım kasıldıklarını çok güzel anlatıyor. Ve bunların hepsini göze batırmadan klasik sıcak üslubuyla anlatıyor.
         Muhafazakar semtin sert çocuğu kahveci Pala Ali’nin ‘’palabar’’ isminde bir bar açması sekülerleşmenin çok güzel bir göstergesi olmuş. Bunun gibi tezatlar üzerinden ‘’dava’’ kavramının içinin nasıl boşaldığı tek ‘’dava’’nın sen-ben kavgasına dönüştüğü gösteriliyor.
        Bir de karakterimizin şahsi bir meselesi olacak tabii. Eskiden beri çok sıkı arkadaş, dost olan Didem ve Ömer Faruk birbirlerine karşı açık olamazlar bir türlü. Herkes onları birbirine yakıştırken onlar bir türlü adım atamazlar. Çok iyi dostlardır belki de en iyi dostlarıdırlar birbirlerinin fakat dostlukları, yakınlıkları bir türlü gönül ilişkisine dönüşemez. Yurda dönüşünde Didem’le de buluşur Ömer Faruk.
        Bundan sonrası sürprizimiz olsun. Ömer Faruk kapitalizme direnebilecek mi, yoksa o da piyasanın bir parçası olup ‘’para’’sına mı bakacak? ‘’Tüketim Ekonomisi’’ne mi kapılacak yoksa ‘’Kanaat Ekonomisi’’ yolunu mu tutacak? Didem olayı ne olacak. Bunları kitabı okuduğunuzda öğreneceksiniz.

Kitapta geçen iki sözle bitirelim yazımızı;
‘’Aşka istidadın olsun dilrubadan çok ne var?’’
‘’Men ta senin yanında hasretem sana’’

Not: kitabın isminden bahsetmedim onu da bir zahmet okuyup öğrenin.
                                                                                                                  Ümit Furkan Hakan

1 yorum:

  1. ben bu yazılandan hiç bir şey anlamadım. Bu kitabı yani HUZURSUZ BACAK adlı kitabı okudum. Kitaptan çok fazla bir şey anlamadığım için interneti denedim. Ama benden daha anlayışsız BENCE...............

    YanıtlaSil